Episodios

  • Love in the Mist: A Göreme Morning of Discovery
    May 6 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Love in the Mist: A Göreme Morning of Discovery Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-05-06-22-34-01-tr Story Transcript:Tr: Göreme Milli Parkı'nda serin bir sabah.En: A cool morning in Göreme Milli Parkı.Tr: Emir, Leyla ve Serkan patika yol boyunca sessiz ilerliyorlardı.En: Emir, Leyla, and Serkan were walking quietly along the trail.Tr: Gökyüzü yavaşça pembeleşiyordu, ancak yoğun bir sis vadinin üzerinde dolanıyordu.En: The sky was slowly turning pink, but a thick mist was hovering over the valley.Tr: Emir'in kamerası boynunda asılıydı, gözleri sürekli en iyi açıyı arıyordu.En: Emir's camera hung around his neck, his eyes constantly searching for the best angle.Tr: "Harika bir gün," dedi Serkan gülümseyerek.En: "A wonderful day," said Serkan with a smile.Tr: "Ama sise dikkat etmeliyiz."En: "But we should be careful of the mist."Tr: Emir, başını sallayarak "Evet ama doğru anı yakalarız, değil mi?" dedi umutlu bir sesle.En: Emir nodded, saying, "Yes, but we'll capture the right moment, won't we?" in a hopeful voice.Tr: Leyla, dikkatle vadinin manzarasına bakıyordu.En: Leyla was carefully looking at the view of the valley.Tr: Uzun yıllar yurt dışındaydı, ama bu manzarayı özlemişti.En: She had been abroad for many years but missed this scenery.Tr: Ancak bu sabah onu asıl zorlayan şey başka bir duyguydu; Emir'e karşı olan uzun zamandır süren hisleri.En: However, this morning, what was truly challenging her was another feeling; her longstanding feelings for Emir.Tr: Onlar yürürken, Emir'in zihni sisle doluydu, sadece vadideki değil, kalbindeki sis de.En: As they walked, Emir's mind was filled with mist, not just the one in the valley, but the one in his heart as well.Tr: Bir yandan hayatının en iyi fotoğrafını çekmeyi istiyor, diğer yandan Leyla’nın yanında olması düşüncesi onu derin düşüncelere sürüklüyordu.En: On one hand, he wanted to take the best photo of his life; on the other, the thought of being next to Leyla was leading him into deep thoughts.Tr: Tepenin kenarına ulaştıklarında, Emir derin bir nefes aldı.En: When they reached the edge of the hill, Emir took a deep breath.Tr: "Sis kalkmalı," dedi.En: "The mist should clear," he said.Tr: "Başka bir yer denemeliyiz mi? Yoksa bekleyelim mi?"En: "Should we try another place, or wait?"Tr: Serkan bir omzunu silkti. "Sen bilirsin, Emir."En: Serkan shrugged. "It's up to you, Emir."Tr: Leyla, sessizliğini bozarak, "Bazen beklemek değil, yeni bir yer denemek en iyisidir," dedi nazikçe.En: Leyla, breaking her silence, said gently, "Sometimes trying a new place is better than waiting."Tr: Tam o anda, sis hafifledi.En: Just at that moment, the mist lightened.Tr: Güneş ufuktan belirmekteydi.En: The sun was appearing on the horizon.Tr: Emir, kalp atışlarını hissederek kamerasını ayarladı.En: Emir, feeling his heartbeat, adjusted his camera.Tr: Tam deklanşöre basacakken, Leyla'nın yumuşak sesi kulağında yankılandı.En: Just as he was about to press the shutter, Leyla's soft voice echoed in his ear.Tr: "Emir," dedi Leyla, gözlerini onun gözlerine dikerek, "Sana bir şey söylemem lazım."En: "Emir," said Leyla, looking into his eyes, "I need to tell you something."Tr: Emir şaşkın bir şekilde baktı ama fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedi.En: Emir looked surprised but didn't neglect to take the picture.Tr: Deklanşör sesi vadide yankılanırken, altın ışıkla yıkanan peri bacalarının görüntüsü kameranın içine kaydoldu.En: As the click of the shutter echoed in the valley, the image of the fairy chimneys bathed in golden light was captured inside the camera.Tr: Leyla, "Seni uzun zamandır seviyorum," dedi. Sessizlik hakim oldu, yalnızca kuşların şarkıları duyuluyordu.En: Leyla said, "I've loved you for a long time." Silence prevailed; only the songs of birds were heard.Tr: Emir, bir an dondu.En: Emir froze for a moment.Tr: Kalbindeki duygular aydınlanıyordu; belki de güneşin aralarındaki sisleri nasıl aydınlattığı gibiydi.En: The feelings in his heart were being illuminated, perhaps like how the sun illuminated the mist between them.Tr: Leyla'ya baktı ve dudakları hafifçe gülümsedi.En: He looked at Leyla and his lips curled into a slight smile.Tr: "Bu fotoğrafı çektim ama sanırım hayatımda başka bir çekim yapmam gerek," dedi yavaşça.En: "I took this photo, but I think I need to make another capture in my life," he said slowly.Tr: O sabah, sadece bir fotoğrafla değil, aynı zamanda kalplerinde yeni bir başlangıçla dönüyorlardı.En: That morning, they returned not only with a photograph but with a new beginning in their hearts as well.Tr: Göreme'nin büyü dolu sabahında, hem arkadaşlığın hem de aşkın bir arada yürüyebileceğini öğrendiler.En: In the magic-filled morning of Göreme, they learned that friendship and love ...
    Más Menos
    15 m
  • Rekindling Family Bonds in the Sky of Cappadocia
    May 5 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Rekindling Family Bonds in the Sky of Cappadocia Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-05-05-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Selin, Emre ve Leyla bir bahar sabahı arabalarına bindiler.En: Selin, Emre, and Leyla got into their car on a spring morning.Tr: Önlerinde uzanan, masal gibi manzaralarla dolu Cappadocia’ya doğru yola çıktılar.En: They set out towards Cappadocia, a place filled with fairy-tale-like landscapes stretching ahead.Tr: Selin geniş çayırlara ve gökyüzüne bakarken, çocukluğu aklına geldi.En: As Selin looked at the vast meadows and the sky, memories of her childhood came to her mind.Tr: O zamanlar ailecek böyle yolculuklar ne kadar da önemliydi.En: Back then, such family trips were so important.Tr: Yıllar geçtikçe aile bağları zayıflamıştı, ama Selin bu yolculukta o bağı tekrar yakalamak istiyordu.En: Over the years, family bonds had weakened, but Selin wanted to rekindle that bond on this journey.Tr: Cappadocia’ya ulaştıklarında güneş gökyüzünde parlıyordu.En: When they reached Cappadocia, the sun was shining in the sky.Tr: Her taraf rengârenk lalelerle kaplıydı.En: Everywhere was covered with colorful tulips.Tr: Olayları sessizce izleyen Emre ise, başlarda sessizdi.En: Emre, who silently observed the events, was quiet at first.Tr: Leyla, genç yaşıyla daha çok telefonuna bakma eğilimindeydi.En: Leyla, being younger, tended to look more at her phone.Tr: Selin, araçtan inerken içini bir sıcaklık kapladı.En: As Selin got out of the vehicle, she felt a warmth inside.Tr: "Bugün farklı olacak," diye düşündü.En: "Today will be different," she thought.Tr: Arasında bazı gergin anlar yaşansa da, Selin zamanla aileyi bir araya getirecek aktiviteler düşünmeye başladı.En: Although there were some tense moments among them, Selin began to think of activities that would bring the family together over time.Tr: "Hadi balon turuna çıkalım," dedi bir zaman sonra.En: "Let's go on a balloon tour," she suggested after a while.Tr: Emre ve Leyla başta kararsızdılar, ama sonunda kabul ettiler.En: Emre and Leyla were hesitant at first, but they eventually agreed.Tr: Sabahın erken saatlerinde balonlar gökyüzüne doğru süzülmeye başladı.En: Early in the morning, the balloons began to glide toward the sky.Tr: Dağların ve taşların arasında yükselirken, Selin'in içinde bir şeyler değişiyordu.En: As they rose among the mountains and rocks, something inside Selin was changing.Tr: Balonda yukarıda, Selin bir çocukluk hatırasını anlattı.En: High up in the balloon, Selin shared a childhood memory.Tr: Annesiyle birlikte yaşadığı bir anıydı bu.En: It was a moment she shared with her mother.Tr: Anlatırken sesi ince bir hüzünle doldu ama heyecan da vardı gözlerinde.En: Her voice filled with a thin sadness as she spoke, but there was also excitement in her eyes.Tr: Leyla’nın da gözleri dolmuştu.En: Leyla's eyes welled up, too.Tr: Emre ise kız kardeşine daha farklı bir gözle baktı.En: Emre, on the other hand, looked at his sister with a different perspective.Tr: O an, aralarındaki mesafeler buhar olup uçmuş gibi hissedildi.En: At that moment, it felt as if the distances between them had evaporated.Tr: Balon yavaşça yere inerken, herkes daha sessizdi, ama bu sessizlik rahatsız edici değil, tam tersine huzur vericiydi.En: As the balloon slowly descended, everyone was quieter, but this silence was not disturbing; on the contrary, it was comforting.Tr: Dönüş yolunda, yolculuk başındaki sessizlik gitmiş, yerini tatlı sohbetler almıştı.En: On the way back, the silence from the start of the journey was gone and had been replaced by sweet conversations.Tr: Selin artık daha kararlıydı; ailesiyle daha çok vakit geçirecekti.En: Selin was now more determined; she would spend more time with her family.Tr: Selin, arabada geriye doğru bakarken, kardeşlerinin gülen yüzleri karşısında içini bir huzur kapladı.En: As Selin looked back in the car, a sense of peace enveloped her seeing her siblings’ smiling faces.Tr: Aile, küçük kasabalarına dönerken, aralarındaki bağ güçlenmişti.En: As the family returned to their small town, the bond between them had strengthened.Tr: Ve Selin, kendi rolünün önemini anlamıştı; ailesine köprü olacak, o bağı sıkıca tutacaktı.En: And Selin realized the importance of her role; she would be the bridge for her family, holding that bond tightly. Vocabulary Words:rekindle: yeniden canlandırmakglide: süzülmekhorizon: ufukevaporated: buharlaşmışdescend: inmekenvelop: çevrelemekmeadows: çayırlarvast: geniştense: gerginsilence: sessizlikdetermined: kararlıbond: bağcomforting: huzur vericiperspective: bakış açısısiblings: kardeşlerinherited: miras alınmışwelled up: dolu gözlerlerole: rolbridge: köprüsmiling: gülentulips: laleleractivity: ...
    Más Menos
    14 m
  • Finding Balance: Emir's Journey Through Dreams and Tradition
    May 4 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Balance: Emir's Journey Through Dreams and Tradition Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-05-04-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Emir, baharın hafif esintisiyle yüzüne vuran çiçek kokuları eşliğinde çay bahçesine doğru ilerliyordu.En: Emir, as he moved toward the tea garden, felt the scents of flowers wafting over his face with the light breeze of spring.Tr: Kafası karışıktı; önünde çok önemli bir karar vardı.En: His mind was confused; he had a very important decision ahead of him.Tr: Yaz mevsiminin ilk günleri, hummalı düşüncelerini biraz hafifletebilirdi belki.En: The first days of summer might help lighten his restless thoughts a bit.Tr: Çay bahçesi, rengarenk çiçek yataklarının arasında, yaprakların gölgesinde huzurlu bir sığınaktı.En: The tea garden, nestled among colorful flower beds, was a peaceful haven in the shade of leaves.Tr: Ahşap masalar sıralıydı, her biri sıcak ve davetkâr.En: Wooden tables were lined up, each warm and inviting.Tr: Emir, kendine bir sandalye çekip oturdu.En: Emir pulled up a chair and sat down.Tr: Çayının buharı nazikçe havaya yükselirken, kafasındaki düşüncelerin ağırlığı içinde kaybolmuştu.En: As the steam from his tea gently rose into the air, he was lost in the weight of the thoughts in his head.Tr: Emir'in aklında iki yol vardı: Aile çiftliğinde kalmak ya da şehirde kariyer yapmak.En: Emir had two paths in his mind: Stay on the family farm or make a career in the city.Tr: Ailesinin beklentileri, omuzlarına ağır bir yük gibi biniyordu.En: The expectations of his family weighed heavily on his shoulders.Tr: Geleneği sürdürmek önemliydi, ama kendi hayallerini de kovalamak istiyordu.En: Continuing the tradition was important, but he also wanted to chase his own dreams.Tr: Tam bu düşüncelere dalmışken, Aylin’in enerjik sesiyle irkildi.En: Just as he was immersed in these thoughts, he was startled by Aylin's energetic voice.Tr: Aylin, çay bahçesinin sahibi ve aynı zamanda eski bir aile dostuydu.En: Aylin, the owner of the tea garden and also an old family friend, always brought a sense of peace to Emir with her lively nature.Tr: Onun yaşam dolu hali, Emir’e her zaman huzur vermişti.En: "Aylin abla, everything is becoming quite overwhelming," said Emir, sipping his tea.Tr: “Aylin abla, içimden çıkılmaz bir hal alıyor,” dedi Emir, çayını yudumlayarak.En: Aylin smiled.Tr: Aylin gülümsedi.En: "Come, sit and tell me," she said.Tr: “Gel, otur ve anlat bakalım,” dedi.En: Emir shared his troubles with Aylin.Tr: Emir, Aylin'e dertlerini anlattı.En: After listening attentively, Aylin immediately began to tell a story.Tr: Aylin, dikkatle dinledikten sonra hemen bir hikaye anlatmaya başladı.En: "When I was young, I also wanted to do everything at once," said Aylin, looking at the juniper trees from where she sat.Tr: “Gençken, ben de her şeyi bir arada yapma arzusundaydım,” dedi Aylin, oturduğu yerden ardıç ağaçlarına bakarak.En: "But then I realized the importance of finding balance.Tr: “Ama sonra, önemli olanın dengeyi bulmak olduğunu fark ettim.En: There are thousands of flowers here, each different and special.Tr: Binlerce çiçek burada, hepsi farklı ve özel.En: Each one is beautiful on its own, but more beautiful together."Tr: Her biri tek başına güzel ama bir arada daha güzel.” Aylin, çayın içine karıştırdığı şekerin erimesini izlerken devam etti: “Ailene değer verebilirsin ve kendi yolunu çizebilirsin Emir.En: As she watched the sugar dissolve in her tea, Aylin continued: "You can value your family and carve your own path, Emir.Tr: Aslında yapmamız gereken, bu dengeyi kurmak.” Emir, Aylin’in sözleri üzerinde düşünüyordu.En: What we actually need to do is establish this balance."Tr: Onun hikayesinde derin bir anlam buldu.En: Emir pondered Aylin's words.Tr: Aylin’in dediği gibi, belki de ikisinin bir arada var olmasının bir yolu vardı.En: He found deep meaning in her story.Tr: Güneş batarken, Emir çay bahçesinden kalktı.En: As Aylin had said, perhaps there was a way for both to coexist.Tr: Artık kafası daha net ve gönlü daha rahattı.En: As the sun set, Emir got up from the tea garden.Tr: Ailesiyle konuşarak, kendi hayallerini onlara anlatmaya kararlıydı.En: His mind was clearer, and his heart was more at ease.Tr: Belki de kendi çiftliğini şehirdeki bir işe bağlayarak bir yol bulabilirdi.En: Determined to talk to his family and share his dreams with them, he thought maybe he could find a way by connecting his family's farm to a city job.Tr: Çay bahçesinden çıkarken, Emir artık emin adımlarla yürüyordu.En: As he exited the tea garden, Emir was now walking with confident steps.Tr: Aylin’in sözleri yüreğini rahatlatmış ve ona yeni bir perspektif sunmuştu.En: Aylin's words had comforted his ...
    Más Menos
    16 m
  • Cherished Memories: Finding the Perfect Gift at Urban Jungle
    May 3 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Cherished Memories: Finding the Perfect Gift at Urban Jungle Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-05-03-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Bahar mevsimi, İstanbul'un büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Urban Jungle'da başladı.En: The spring season began at one of Istanbul's major shopping centers, Urban Jungle.Tr: Güneş ışıkları, cam tavanlardan süzülüyor ve alışveriş merkezine sıcak bir hava katıyordu.En: Sunlight was filtering through the glass ceilings, adding a warm atmosphere to the mall.Tr: Burada her köşe, küçük bir orman gibi yeşil bitkiler ve ağaçlarla doluydu.En: Every corner here was filled with green plants and trees, resembling a small forest.Tr: İç mekan şelalelerinin su sesleri, mağazalardan gelen hışırtılar ve insan kalabalığının uğultusuna eşlik ediyordu.En: The sound of indoor waterfalls accompanied the rustling from the stores and the hum of the crowds.Tr: Herkes, yaklaşan Ramazan Bayramı için alışveriş yapıyordu.En: Everyone was shopping for the upcoming Ramadan Bayram.Tr: Okan, bu kalabalığın arasında yürüyordu.En: Okan was walking among this crowd.Tr: Aklında tek bir düşünce vardı: Ailesine mükemmel bir bayram hediyesi bulmak.En: He had one thought in mind: to find the perfect holiday gift for his family.Tr: Beklentiler yüksekti; bu hediye ailesinin gelenekleri ve ona verdikleri destek için minnettarlığını göstermeliydi.En: Expectations were high; this gift needed to show his gratitude for his family's traditions and the support they gave him.Tr: Ancak mağaza seçeneklerinin bolluğu, ona kafa karışıklığı yaşatıyordu.En: However, the multitude of store options was causing him confusion.Tr: Bir mağazanın önünden geçerken, içeriden samimi bir ses duydu.En: As he passed by a store, he heard a friendly voice from inside.Tr: Emine Hanım, dostça bir gülümsemeyle karşılayarak, "Hoş geldin Okan, nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.En: Emine Hanım, greeting him with a warm smile, asked, "Welcome Okan, how can I help you?"Tr: Okan, ailesi için doğru hediyeyi bulma konusundaki endişesini Emine'ye açtı.En: Okan expressed his concern to Emine about finding the right gift for his family.Tr: Emine, pahalı bir şey almak yerine kalplerine dokunacak kişisel bir hediye önermenin daha doğru olacağını söyledi.En: Emine suggested that instead of buying something expensive, it would be more meaningful to offer a personal gift that would touch their hearts.Tr: Bu fikir Okan'a mantıklı geldi.En: This idea made sense to Okan.Tr: Okan, mağazalar arasında dolaşmaya devam etti.En: He continued wandering among the stores.Tr: Nihayet, köşede bir dükkan gözlerine çarptı: "Anı Koleksiyonu."En: Finally, a shop caught his eye: "Anı Koleksiyonu."Tr: İçeri girdiğinde, buradaki kişiselleştirilebilir fotoğraf albümleri dikkatini çekti.En: When he entered, the customizable photo albums there drew his attention.Tr: Ailesiyle geçmişteki huzurlu anıların resimlerini bir araya getirme fikri onu çok heyecanlandırdı.En: The thought of compiling pictures of peaceful past memories with his family excited him deeply.Tr: Hediyesini hazırladıktan sonra, Okan yorgun ama huzurlu bir şekilde alışveriş merkezinden ayrıldı.En: After preparing his gift, Okan left the shopping center, tired but peaceful.Tr: Bayram sabahı geldiğinde, fotoğraf albümünü ailesine sundu.En: On the morning of the holiday, he presented the photo album to his family.Tr: Albüm açıldığında, yüzlerindeki mutluluk ve gözlerindeki parıltı, Okan'ın kalbini ısıttı.En: When the album was opened, the happiness on their faces and the sparkle in their eyes warmed Okan's heart.Tr: Hediyesiyle onların kalbine dokunabilmişti.En: He had been able to touch their hearts with his gift.Tr: Okan, bu deneyimle birlikte hediyenin değerinin fiyatında değil, ardındaki düşüncede olduğunu anladı.En: Through this experience, Okan realized that the value of a gift was not in its price, but in the thought behind it.Tr: Bu keşif onu daha da güçlendirdi.En: This discovery further strengthened him.Tr: Bu sefer sadece sevdiklerini mutlu etmekle kalmadı, aynı zamanda içsel bir güven kazandı.En: This time, he not only made his loved ones happy but also gained inner confidence.Tr: Bayram sabahı, herkeste huzur ve mutluluk doluydu.En: On the morning of the holiday, there was peace and happiness in everyone.Tr: Urban Jungle'dan yola çıkan bir genç adam, ailesinin sevgisiyle daha da güçlenen bir birey olmuştu.En: A young man who set off from Urban Jungle had become an individual strengthened by his family's love. Vocabulary Words:season: mevsimifiltering: süzülüyoratmosphere: havacorner: köşeresembling: doluyduwaterfalls: şelalelerininaccompanied: eşlik ediyorducrowds: kalabalığınexpectations: beklentilergratitude...
    Más Menos
    14 m
  • Hopeful Hearts: Sibling Strength in Istanbul's Embrace
    May 1 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Hopeful Hearts: Sibling Strength in Istanbul's Embrace Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-05-01-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kalbinde, eski ahşap bir binanın içindeki yetimhanede, ilkbaharın dokunuşuyla ağaçlar renklenmeye başlamıştı.En: In the heart of İstanbul, in an old wooden building housing an orphanage, the trees had started to gain color with the touch of spring.Tr: Pencereden içeri süzülen güneş ışığı, Emir ve Leyla'nın yaşadığı odayı aydınlatıyordu.En: The sunlight streaming through the window illuminated the room where Emir and Leyla lived.Tr: Binanın yüksek tavanları, hafif bir yankı yaratıyor, fakat bu yankı, çocukların neşeli sesleriyle kayboluyordu.En: The high ceilings of the building created a slight echo, but this echo was lost in the joyful voices of the children.Tr: Emir, pencereden Boğaz'ı izliyordu.En: Emir was watching the Boğaz from the window.Tr: Sular, ışıkta dans ediyordu.En: The waters danced in the light.Tr: Bir yanıyla huzurlu, diğer yanıyla belirsiz bir denizdi.En: On one side, it was a peaceful sea; on the other, uncertain.Tr: Emir, bu belirsizlikte kardeşi Leyla'ya güvenli bir liman sunmak istiyordu.En: Emir wanted to offer his sister Leyla a safe harbor amid this uncertainty.Tr: Kalbinde, anne ve babalarının yokluğunun acısı dinmeyen bir sızıydı.En: In his heart was a persistent ache from the absence of their parents.Tr: Ama Leyla'nın ihtiyaç duyduğu sevgi ve güveni hissetmesi için güçlü durmak zorundaydı.En: But he had to stand strong so that Leyla could feel the love and security she needed.Tr: Leyla, her şeye rağmen umut dolu bir çocuktu.En: Despite everything, Leyla was a child full of hope.Tr: Hayalin peşinden gitmeyi, oyunlar kurmayı, hikayeler anlatmayı severdi.En: She loved chasing dreams, making up games, and telling stories.Tr: Leyla, yetimhanedeki diğer çocuklarla oynamaktan mutluydu, fakat yüreği hep Emir'le atıyordu.En: Leyla was happy playing with the other children in the orphanage, but her heart always beat with Emir.Tr: O sabah, aylar sonra ilk kez bir etkinlik düzenlenecekti: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanacaktı.En: That morning, for the first time in months, an event was to be held: the celebration of 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.Tr: Leyla için bu günün heyecanı bambaşkaydı.En: The excitement of this day was unique for Leyla.Tr: Emir, bu kutlamalara katılma fikrinden önce pek hoşnut değildi.En: Initially, Emir wasn't very keen on participating in these celebrations.Tr: Kalabalık ve neşe, onun içinde sakladığı hüzünden ötürü mesafeli durmasına neden oluyordu.En: The crowd and joy caused him to keep his distance because of the sorrow he held within.Tr: Ama Leyla'nın heyecanını, gözlerindeki parıltıyı görünce, içindeki direnç kırıldı.En: But seeing Leyla's excitement, the sparkle in her eyes, broke his resistance.Tr: Leyla, ona uzanan elini tutarak sevimli sesiyle, "Abi, hadi sen de gel," dediğinde Emir, gülümsedi ve "Tamam Leyla, birlikte kutlayacağız," diye yanıt verdi.En: When Leyla reached out her hand to him and said in her sweet voice, "Brother, come on, you too," Emir smiled and replied, "Okay, Leyla, we'll celebrate together."Tr: Kutlamalar başladığında yetimhanenin bahçesi, neşe ve coşku dolmuştu.En: When the celebrations began, the orphanage garden was filled with joy and excitement.Tr: Çocuklar, yüzlerinde boyalarla oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyordu.En: Children played games with face paints, singing songs.Tr: Emir, Leyla’yı izlerken onun mutluluğu ile içi aydınlandı.En: Watching Leyla, Emir's heart was filled with light from her happiness.Tr: Ancak Leyla'nın bir sürprizi vardı.En: However, Leyla had a surprise.Tr: Bir grup arkadaşının yanına geçti ve sahneye çıktı.En: She joined a group of friends and stepped onto the stage.Tr: Minik Leyla, mikrofona yaklaştı ve cıvıl cıvıl bir sesle bir şarkıya başladı.En: Little Leyla approached the microphone and began a song with a lively voice.Tr: Söylediği her kelime, Emir’e olan sevgisini ve güvenini anlatıyordu.En: Every word she sang expressed her love and trust for Emir.Tr: Küçük Leyla’nın cesurca yaptığı bu jest, Emir’in gözlerini yaşlarla doldurdu.En: This brave gesture of little Leyla filled Emir's eyes with tears.Tr: Gösteri bittiğinde, Emir onu sarılarak tebrik etti.En: When the performance ended, Emir congratulated her with a hug.Tr: “Leyla, harikaydın! Çok cesursun,” dedi fısıldayarak.En: "Leyla, you were amazing! You are so brave," he whispered.Tr: Gecenin sonunda, havai fişekler patlamaya başladı.En: At the end of the night, fireworks began to explode.Tr: Emir ve Leyla, yan yana oturarak gökyüzünü izlediler.En: Emir and Leyla sat side by side, watching...
    Más Menos
    17 m
  • Springtime Romance: An Unforgettable First Date in İstanbul
    Apr 30 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Springtime Romance: An Unforgettable First Date in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-04-30-22-34-01-tr Story Transcript:Tr: Baharın hafif esintisi, İstanbul'un ünlü çay bahçesindeki ortamı canlandırıyordu.En: The gentle breeze of spring was enlivening the atmosphere at İstanbul's famous tea garden.Tr: Büyük çınar ağaçlarının altında sıralanan masalar, Boğaz'ın masmavi sularına nazır bir manzaraya açılıyordu.En: The tables lined beneath the large çınar trees opened up to a view overlooking the azure waters of the Boğaz.Tr: Emre, incecik porselen bardaktan bir yudum daha çay aldı, gözleri karşısında oturan Aylin'deydi.En: Emre took another sip of tea from the thin porcelain cup, his eyes fixed on Aylin sitting across from him.Tr: Bu ilk randevuydu ve onu etkilemek istiyordu.En: This was their first date, and he wanted to impress her.Tr: Aylin'in gülümseyişi Emre'yi cesaretlendiriyordu, fakat içten içe gergindi.En: Aylin's smile was encouraging Emre, but he was secretly on edge.Tr: Aylin meraklı ve bağımsız biriydi ama Emre, onun da derinlerinde bir kırılganlık barındırdığını hissetmişti.En: Aylin was curious and independent, yet Emre sensed she harbored a fragility deep inside.Tr: "Güzel bir gün değil mi?" diye sordu Emre, üzerindeki gerginliği atmak için.En: "Isn't it a beautiful day?" Emre asked, attempting to shed his nervousness.Tr: Tam o sırada, Aylin yüzünü ovuşturdu.En: At that moment, Aylin rubbed her face.Tr: Gözleri kızarıyor gibiydi.En: Her eyes appeared to be reddening.Tr: Hafif bir rahatsızlık ifadesi belirdi yüzünde.En: A slight expression of discomfort emerged on her face.Tr: "Sanırım havada bir şey var," dedi, sesi biraz boğuk çıkıyordu.En: "I think there's something in the air," she said, her voice sounding a bit hoarse.Tr: Emre hemen dikkatini ona verdi; sakin ve yardımsever bir tavırla, "İyi misin?" diye sordu.En: Emre immediately focused on her; "Are you okay?" he asked, in a calm and helpful manner.Tr: Aylin, "Sanırım polenlere alerjim var," diye yanıtladı. Burnunu çekerken bir an durdu, başı dönmüş gibi görünüyordu.En: Aylin replied, "I think I'm allergic to the pollen." Pausing as she sniffed, she seemed to be feeling dizzy.Tr: Emre, kararsızca etrafına bakındı.En: Emre looked around hesitantly.Tr: Tepki göstermesi gerektiğini biliyordu ama nasıl bir yol izleyeceğinden emin olamıyordu.En: He knew he needed to react, but he wasn't sure how to proceed.Tr: "Yakında bir klinik var," dedi nihayet.En: "There's a clinic nearby," he finally said.Tr: "Oraya gidelim mi? Emin ol, çabuk oluruz."En: "Shall we go there? Trust me, it will be quick."Tr: Aylin'in durumu giderek kötüleşiyordu.En: Aylin's condition was worsening.Tr: Emre, kararını verdi.En: Emre made his decision.Tr: "Haydi, gidelim," dedi. Nazikçe elini uzatıp Aylin'e yardım etti.En: "Come on, let's go," he said, gently extending his hand to help Aylin.Tr: Çay bahçesinden hızla çıkarken, hemşehrilik sıcaklığını hissettiler.En: As they quickly left the tea garden, they felt a sense of hometown warmth.Tr: Emre, ona destek olurken, içten içe cesaretini buluyordu.En: While supporting her, Emre found his inner strength.Tr: Aylin ise, yardıma ihtiyacı olduğu anda birine güvenebilmenin verdiği huzuru hissetti.En: Meanwhile, Aylin felt the comfort of being able to rely on someone in her time of need.Tr: Klinikte, doktor Aylin'e hemen müdahale etti.En: At the clinic, the doctor attended to Aylin immediately.Tr: Alerjik reaksiyonun kontrol altına alındığını görmek Emre'yi rahatlattı.En: Seeing the allergic reaction being brought under control relieved Emre.Tr: Bekleme odasında otururken, "İyi ki buradaydın," dedi Aylin, sakinleşmiş bir ses tonuyla.En: While sitting in the waiting room, "I'm glad you were here," Aylin said, in a now calm voice.Tr: Emre gözlerinde sevgi dolu bir parıltıyla, "Her zaman buradayım," dedi.En: With a loving sparkle in his eyes, Emre said, "I'm here always."Tr: İkisi de bu deneyimin onları daha da yakınlaştırdığını anlıyordu.En: Both understood that this experience had brought them closer.Tr: Yaşadıkları zorluk, birbirlerine duydukları güveni artırmıştı.En: The challenge they experienced had increased the trust they had in each other.Tr: Emre, ani durumlara karşı daha hazırlıklı olduğunu, Aylin de birine güvenmeyi öğrenmişti.En: Emre learned he was more prepared for sudden situations, and Aylin learned to trust someone.Tr: Ve işte, İstanbul'daki o güzel bahar gününde, Boğaz'a bakan o çay bahçesinde başlamış olan hikaye, önemli bir bağın temellerini atmıştı.En: And thus, on that beautiful spring day in İstanbul, the story that began in that tea garden overlooking the Boğaz laid the foundations of an important bond.Tr: Bu olay, ...
    Más Menos
    16 m
  • From Chaos to Clarity: A Startup's Daring Pitch Success
    Apr 29 2025
    Fluent Fiction - Turkish: From Chaos to Clarity: A Startup's Daring Pitch Success Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-04-29-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Bahar mevsimiydi ve İstanbul'daki bir startup inkübatöründe enerji yüksekti.En: It was spring and the energy was high at a startup incubator in İstanbul.Tr: Girişimciler, genç fikirlerle dolu bir ofiste çalışıyordu.En: Entrepreneurs were working in an office filled with young ideas.Tr: Emre, Leyla ve Serdar, bu enerjinin tam kalbindeydi.En: Emre, Leyla, and Serdar were at the heart of this energy.Tr: Grup, yenilikçi bir proje üzerinde çalışıyordu.En: The group was working on an innovative project.Tr: Amaçları, yatırımcılardan tohum fonu almaktı.En: Their goal was to secure seed funding from investors.Tr: Emre, ekibin lideriydi.En: Emre was the leader of the team.Tr: Heyecanlı ve iyimserdi.En: He was enthusiastic and optimistic.Tr: Ancak derinlerde bir yerde, sunumun başarısız olmasından korkuyordu.En: But deep down, he was afraid of the presentation failing.Tr: Leyla, projenin yazılım geliştirme kısmından sorumluydu.En: Leyla was responsible for the software development part of the project.Tr: Sıkı teslim süreleri onu biraz sinirli yapıyordu.En: Tight deadlines made her a bit stressed.Tr: Ama projeye olan tutkusu her şeyi unutturuyordu.En: But her passion for the project made her forget everything.Tr: Serdar ise, harika bir konuşmacıydı ama zaman zaman kendini yetersiz hissediyordu.En: Serdar, on the other hand, was a great speaker but sometimes felt inadequate.Tr: Sunum günü yaklaşıyordu ve Emre, Leyla ile Serdar'ın endişeleri hakkında konuşmak istedi.En: The day of the presentation was approaching and Emre wanted to talk to Leyla and Serdar about their concerns.Tr: Gece yarısına doğru, ofiste küçük bir toplantı yaptılar.En: Around midnight, they had a small meeting in the office.Tr: Emre, herkesi rahatlatmaya çalıştı ve "Birlikte olursak bu sunumu harika yaparız," dedi.En: Emre tried to reassure everyone and said, "If we stick together, we can make this presentation great."Tr: Leyla, "Teknik tarafını ben hallederim," dedi.En: Leyla said, "I'll handle the technical side."Tr: Serdar ise rahat bir gülümsemeyle, "Sunumu yaparken, bana güvenebilirsiniz," diye ekledi.En: And Serdar, with a relaxed smile, added, "You can count on me during the presentation."Tr: Ertesi sabah, toplantı odası doluydu.En: The next morning, the meeting room was full.Tr: Yatırımcılar koltuklarına yerleşti ve sunum başladı.En: The investors settled into their seats and the presentation began.Tr: Başlangıçta her şey harika gitti.En: At first, everything went great.Tr: Fakat ani bir teknik aksaklık oldu.En: But then there was a sudden technical glitch.Tr: Ekran kararınca herkes donup kaldı.En: When the screen went black, everyone froze.Tr: İşte o an, Leyla hızla bilgisayarının başına geçti.En: At that moment, Leyla quickly went to her computer.Tr: Teknik sorunu hemen çözdü ve Serdar, kalpten bir espri yaparak konuşmasına devam etti.En: She immediately resolved the technical issue, and Serdar continued his speech by making a heartfelt joke.Tr: Emre, ekibinin uyumundan çok etkilendi ve onlara güvenmenin önemini anladı.En: Emre was very impressed by his team's harmony and realized the importance of trusting them.Tr: Sunumun sonunda, yatırımcılar etkilenmişti.En: At the end of the presentation, the investors were impressed.Tr: Emre, Leyla ve Serdar'ın uyumunu ve çözüm odaklılığını övdüler.En: They praised Emre, Leyla, and Serdar's harmony and problem-solving focus.Tr: "Projeniz için gerekli fonu sağlamaktan mutluluk duyarız," dediler.En: "We'd be happy to provide the necessary funding for your project," they said.Tr: Günün sonunda, Emre, ekibinin gücünden dolayı daha güvenli hissediyordu.En: By the end of the day, Emre felt more confident due to his team's strength.Tr: Leyla, teknik bilgi ve becerisinin değer görüldüğünü anladı.En: Leyla understood that her technical knowledge and skills were appreciated.Tr: Serdar ise kendine daha çok güvenmeye başlamıştı.En: Serdar began to trust himself more.Tr: Ofisten çıkarken, Emre gülümsedi: "Hep birlikte başaracağız," dedi.En: As they left the office, Emre smiled: "We'll succeed together," he said.Tr: Ve böylece, İstanbul'un bu hareketli baharında, genç bir ekip yeni hayaller peşine koşmaya devam etti.En: And so, in this vibrant spring of İstanbul, a young team continued to chase new dreams.Tr: Her şey daha yeni başlıyordu.En: Everything was just beginning. Vocabulary Words:spring: baharstartup: startupincubator: inkübatörentrepreneurs: girişimcilerinnovative: yenilikçifunding: foninvestors: yatırımcılarenthusiastic: heyecanlıoptimistic: iyimserpresentation: sunumdeadlines: teslim süreleripassion: tutkuspeaker: ...
    Más Menos
    15 m
  • From Fairy Chimneys to Fulfilling Dreams: Emir's Journey
    Apr 28 2025
    Fluent Fiction - Turkish: From Fairy Chimneys to Fulfilling Dreams: Emir's Journey Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-04-28-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Cappadocia'da bahar, adeta bir renk cümbüşü gibidir.En: In Cappadocia, spring is like a riot of colors.Tr: Rüzgar, mis kokulu çiçekleri dans ettirirken, peri bacaları güneşin altında parıldar.En: The wind makes the fragrant flowers dance, while the fairy chimneys sparkle in the sunlight.Tr: Emir, rehberlik yaptığı grubu Göreme açık hava müzesine götürüyordu.En: Emir was taking the group he was guiding to the Göreme open air museum.Tr: Yanında Zeynep ve Özlem de vardı.En: Alongside him were Zeynep and Özlem.Tr: Yolları eski zamanların izlerini taşıyan taşlarla doluydu.En: Their path was filled with stones bearing traces of ancient times.Tr: Emir her kelimesinde, bu toprakların tarihine olan tutkusunu hissettiriyordu.En: With every word, Emir conveyed his passion for the history of these lands.Tr: Anne ve babasının istekleri nedeniyle arkeolojiye adım atamamıştı.En: Due to his parents' wishes, he couldn't pursue archaeology.Tr: Bunun yerine turistlere rehberlik yapıyordu.En: Instead, he was guiding tourists.Tr: İçinde bir ukde gibi kalan bu hayalini hep ertelemişti.En: This unfulfilled dream always lingered within him.Tr: Fakat bugün farklı hissetti.En: However, today felt different.Tr: Bugün bir değişiklik yapmalıydı.En: He needed to make a change today.Tr: Verilen kahve molasında, gruba ani bir öneride bulundu.En: During the coffee break, he made a sudden suggestion to the group.Tr: "Biraz farklı bir yer görmek ister misiniz?En: "Would you like to see a slightly different place?Tr: Daha az bilinen bir harabe var burada.En: There's a lesser-known ruin here.Tr: Tarihi dokusu ve öyküleri size yeni bir bakış açısı kazandırabilir.En: Its historical texture and stories might give you a new perspective."Tr: " Grup merakla kabul etti.En: The group accepted with curiosity.Tr: Emir'in gözü, tarih sayfalarını aralayacak o gizemli bölgeye çevrildi.En: Emir's gaze turned to the mysterious area that would unlock the pages of history.Tr: Gittikleri yerde büyük bir tarihi kalıntı duruyordu.En: In the place they reached, there stood a great historical ruin.Tr: Emir, buranın zamanında önemli bir ticaret merkezi olduğunu anlattı.En: Emir explained that this place was once an important trade center.Tr: Hikayeleri anlatırken gözleri parlıyordu.En: His eyes sparkled as he recounted the stories.Tr: Kayalar arası dar geçitte ilerlerken, ayaklarının altında tarih adeta fısıldıyordu.En: As they progressed through the narrow pass between rocks, history seemed to whisper beneath their feet.Tr: Aniden arka saflardan bir ses duyuldu.En: Suddenly, a voice was heard from the back.Tr: "Emir, harika bir anlatıcısın.En: "Emir, you're a wonderful storyteller.Tr: Ancak bu kadar tutkuyla, neden bir arkeolog olmadığını merak ettim.En: But with such passion, I wondered why you aren't an archaeologist.Tr: Ben bir kazı projesi yürütüyorum.En: I'm running an excavation project.Tr: Katılmak ister misin?En: Would you like to join?"Tr: " diyen kişi Özlem'di.En: The person speaking was Özlem.Tr: O anda, Emir'in kalbi heyecandan hızlıca attı.En: At that moment, Emir's heart beat rapidly with excitement.Tr: Uzun zamandır beklediği fırsat ayağına gelmişti.En: The opportunity he had long awaited had come knocking.Tr: Turun sonunda, Emir geri dönüş yoluna karışık duygularla çıktı.En: At the end of the tour, Emir began the return journey with mixed feelings.Tr: Bir yandan heyecan, diğer yandan belirsizlik.En: On one hand, excitement; on the other, uncertainty...Tr: Ama bir şeyden emindi: Bu yaşam fırsatının peşinden gidecekti.En: But he was sure of one thing: He would pursue this life opportunity.Tr: Karşılaştığı bu yeni yol, tutkusunun peşine düşme cesareti verdi ona.En: The new path he encountered gave him the courage to follow his passion.Tr: Emir, Kapadokya'nın eşsiz güzellikleri arasında yürürken artık çok daha umutluydu.En: As Emir walked among the unique beauties of Cappadocia, he was now much more hopeful.Tr: Hayatı belki de yepyeni bir dönemece girmişti.En: His life perhaps had entered a brand new turn.Tr: Ve o, bu yeni başlangıca hazırdı.En: And he was ready for this new beginning.Tr: Gözleri önünde açılan yola kararlılıkla baktı.En: He looked with determination at the path unfolding before him.Tr: Zira her şey, bir adım atmaktan geçti.En: After all, everything came down to taking a step. Vocabulary Words:riot: cümbüşfragrant: mis kokuluchimneys: bacalarısparkle: parıldartraces: izlerinipursue: adım atamamakunfulfilled: ukdelinger: ertelemiştisuggestion: önerideperspective: bakış açısıtrade center: ticaret merkezinarrow pass: dar geçitwhisper: ...
    Más Menos
    15 m

Los mejores audiolibros

Desde los favoritos de todos los tiempos hasta lo más popular ahora, hemos reunido los mejores audiolibros en todos los géneros.
¡Elige tu favorito, corre por nuestra cuenta! Solo para clientes nuevos. Se renueva automáticamente a US$14.95/mes después de 30 días. Cancela en cualquier momento.
adbl_web_global_use_to_activate_webcro805_stickypopup