Balancing Dreams and Legacy: A Tale from Izmir's Seaside Podcast Por  arte de portada

Balancing Dreams and Legacy: A Tale from Izmir's Seaside

Balancing Dreams and Legacy: A Tale from Izmir's Seaside

Escúchala gratis

Ver detalles del espectáculo

Obtén 3 meses por US$0.99 al mes

Fluent Fiction - Turkish: Balancing Dreams and Legacy: A Tale from Izmir's Seaside Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-06-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: İzmir'in kış günlerinden birinde, denizden esen serin rüzgar sokaklardaki insanları nazikçe savurdu.En: On one of Izmir's winter days, the cool breeze blowing from the sea gently swept the people in the streets.Tr: Emir ve Aylin, ailesinin işlettiği küçük restoranın önünde duruyordu.En: Emir and Aylin were standing in front of the small restaurant run by their family.Tr: Restoran, şehre hakim güzel bir manzaraya sahip, sahil kenarında yer alıyordu.En: The restaurant was located by the seaside, with a beautiful view overlooking the city.Tr: Duvarlar, deniz kabukları ve halatlar ile süslenmişti.En: The walls were adorned with seashells and ropes.Tr: İçeride hafif bir balık ve baharat kokusu vardı; içerisi sıcaktı, camlarda buhar birikmişti.En: Inside, there was a faint smell of fish and spices; it was warm, and steam had collected on the windows.Tr: Emir hüzünlü bir ifadeyle "Biliyor musun, annemle babamın emekli olma vakti geldi," dedi.En: With a sorrowful expression, Emir said, ""You know, it's time for my parents to retire."Tr: Aylin başını salladı, ancak gözleri uzaklardaydı.En: Aylin nodded, but her eyes were distant.Tr: Emir, Aylin'in düşüncelerini okuyabiliyordu.En: Emir could read Aylin's thoughts.Tr: "Aylin, burada kalmanı ve restorana yardım etmeni istiyorum," dedi nazikçe.En: "I want you to stay here and help with the restaurant," he said gently.Tr: Aylin derin bir nefes aldı.En: Aylin took a deep breath.Tr: "Emir, ben dünyayı görmek istiyorum. Farklı yerlerde yaşamak, çalışmak istiyorum," dedi kararlı bir sesle.En: "Emir, I want to see the world. I want to live and work in different places," she said with a determined voice.Tr: Emir bunu biliyordu ama yine de ailesinin restoranına karşı sorumluluk hissediyordu.En: Emir knew this, but he still felt a sense of responsibility towards his family's restaurant.Tr: Ne yapacaklardı?En: What would they do?Tr: Emir ve Aylin, aile yemeklerinde katlanmaya alıştıkları bu sessiz gerilimi daha fazla görmezden gelemezdi.En: Emir and Aylin could no longer ignore the silent tension they had grown accustomed to enduring at family meals.Tr: Sonunda, tartışma kaçınılmazdı.En: Ultimately, a discussion was inevitable.Tr: Bir akşam, restoranın kapıları kapandığında ve son müşteri ayrıldığında, oturup konuştular.En: One evening, when the restaurant's doors closed and the last customer had left, they sat down to talk.Tr: "Aylin, burada sadece bir restoran değil, bir miras bırakmak istiyoruz," dedi Emir.En: "Aylin, we want to leave not just a restaurant, but a legacy here," said Emir.Tr: Aylin sessiz kaldı, sonra patladı.En: Aylin remained silent, then burst out.Tr: "Ama ben sadece bu mirasla sınırlı kalmak istemiyorum! Kendi hayatımı yaşamak istiyorum!"En: "But I don't want to be limited to just this legacy! I want to live my own life!"Tr: Sessizlik bir anda çöktü.En: Silence descended suddenly.Tr: Emir, Aylin'in gözlerinde yanan tutkuyu gördü ve anladı.En: Emir saw the burning passion in Aylin's eyes and understood.Tr: Aslında, Aylin'in hayallerinin peşinden gitmesini istemeliydi.En: In fact, he should have wanted Aylin to pursue her dreams.Tr: Ama, bu restoranı kaybetmek istemiyordu.En: But he didn't want to lose the restaurant.Tr: Bir çözüm bulmalıydı.En: He needed to find a solution.Tr: O sırada Emir'in aklına bir fikir geldi.En: At that moment, a thought occurred to Emir.Tr: "Aylin, belki bir denge sağlayabiliriz," dedi yavaşça.En: "Aylin, maybe we can find a balance," he said slowly.Tr: "Sen seyahate çıkabilirsin, yeni yerler keşfedebilirsin ama uzaktan da olsa restoranın yönetimine katkıda bulunabilirsin.En: "You can travel, discover new places, but still contribute to the restaurant's management, even from afar.Tr: Teknolojiyi kullanarak fikirlerini, önerilerini bizimle paylaşabilirsin."En: You can share your ideas and suggestions with us using technology."Tr: Aylin'in yüzünde bir gülümseme belirdi.En: A smile appeared on Aylin's face.Tr: "Gerçekten mi?" dedi.En: "Really?" she said.Tr: Emir başını salladı.En: Emir nodded.Tr: "Evet. Hayallerinin peşinden git, ama aile bağımızı da koruyalım."En: "Yes. Chase your dreams, but let's also maintain our family bond."Tr: Sonunda, Aylin gitmeye karar verdi ama ailesiyle güçlü bir bağ kurarak ve restoranın geleceğine dair planlarına katkıda bulunarak.En: In the end, Aylin decided to leave, but with a strong connection to her family, contributing to the restaurant's future plans.Tr: Emir de kardeşine destek çıkıyordu, ona biraz daha bağımsızlık tanıyarak.En: Emir also supported his sister, giving her a bit more independence.Tr: İşte böylece, kışın ...
Todavía no hay opiniones